Ulusal
Mimarlık Öğrencileri Buluşmasının Ardından
7. Ulusal
Mimarlık Öğrencileri Buluşmasında
Mimarlığın Doğrusal Olmayan Denklemleri
başlığı altında bir araya gelen öğrenciler
adına söylenecek birşeyler var ise buna bağışlanma
dileğiyle başlamak gereklidir.
Bağışlanmak; çünkü biçim bulan bireysel düşünceleri
(ki her biri kendi adına çok özgündüler) bir araya getirmek, son
aşamada metni ele alan kişi olarak bana düştü. Bu ifadeden bir gönülsüzlük anlamı
çıkarılmasın; bunu büyük bir istek ve gönüllülükle üstlendim ama
bitmişliğiyle var olan düşünceleri bir araya getirirken
özgünlüklerini bozacak olduğum için tüm katılımcılardan
bağışlanma diliyorum.
Bir
diğer bağışlanma da düşüncelerin zamanında kayda
alınamamasından dolayı gerekiyor. Ne yazık ki şu anda
tartışma platformunda ortaya çıkan düşüncelere ancak
bulanık bir filtre arkasından bakabiliyoruz. Bu bulanıklığı, yine
metni son ele alan kişi olarak, kendi yorumlarımla
netleştiriyorum / bulanıklaştırıyorum.
Mimarlığın
Doğrusal Olmayan Denklemleri temalı bir araya gelişte
tartışma platformunun ortaya konuşu ve düşüncelerin biçim
bulup gelişmesinde hedeflenen, kesin gözüyle
baktığımız gerçeklerin sorgulanmasıydı. Mimarlıkta kesin ve mutlak doğru
bir tasarım olmadığını kabul edilen bir
görüştür. Buna rağmen bir çok
kalıp ve kural, günümüz mimarlık praksisinde
varlığını hissedilen biçimde göstermektedir. Acaba mimarlık ve sanat öğretisinde
geçerliliğine hatta bunun da ötesinde gerçekliğine
sığındığımız bu kalıp ve kurallar
aynı zamanda bizi esir eden prangalar mı? Bunu tartışmak amacıyla
açılış Öklidyen Olmayan Geometri konusunda kısa bir bilgi
paylaşımı ile yapıldı.
Derken kendimizi belirsizlik kuramına, Baudrillardın Simulacra
& Simulationuna, Semiyoloji,
Derrida ve Eisenmanın düşüncelerine inen tavşan
deliğinden aşağı yuvarlanırken bulduk.
Gerçekleştirilen
bu tartışma ve paylaşım platformunun tortularıyla
oluşan ve İlgilenenlerin http://www.muhteshambr.itgo.com/mdod.htm
sayfasında yer alan metinde bulabilecekleri bir takım derlemelerle
Mimari ve Gerçeklik konuları irdelenmeye
çalışılmıştır.
Bu metnin tüm olumlu yönlerini, aşağıda adını
andığım insanlara ve herkesten çok Gökhan Akdenize
borçluyum. Özellikle Öklidyen olmayan
geometri tartışılırken ve hiperbolik yüzey geometrisi
gibi anahtar sözcüklerin yoğunlukla kullanıldığı
sırada veridiği Le Corbusierin 1958 Phillips Pavyonu örneği karşasında
gözlerim büyüdü. Mimarinin Doğrusal
Olmayan Denklemleri konulu atölye çalışmasını kafamda
tasarlamama neden olan Eisenman ve Jencks söyleşisinde, Jencksin tam da bu örneği kullanmasını
nasıl açıklayacağımı hala bilmiyorum. Ayrıca
Baudrillardla ilgili bölüm, tamamen onun katkısıyla oluştu.
Kendisine değerli katılımı için bir kez daha teşekkür
etmek isteirm.
Okuyacağınız metindeki tüm olumsuzllukların ise
sadece bana ait olduklarını yinelemek istiyorum.
Selim
Ökem.
Mimarinin
Doğrusal Olmayan Denklemleri düşünsel platformu ve metninin
oluşmasında aşağıda adı yazılı olan
herkese ve her fırsatta benimle tartışıp teorik fizikten
güncel politik konulara, yaşama ve mizha kadar düşüncelerimi
şekillendiren
Gökhan
Akdeniz (Anadolu Üniversitesi)
Utku Uçar
(DEÜ)
Nevzat
Efe Çelimli (İTÜ)
Elif
Nihal Kamiloğlu (KTÜ)
Elif
Selcen Çetin (KTÜ)
İnci
Kasap (YTÜ)
Mimarinin Doğrusal Olmayan
Denklemleri
5.
Aksiyom
Antik
Yunanda Öklidin temel prensiplerini ortaya koyduğu ileri sürülen
aksiyomlardan 5incisi olarak bilinen paralellik aksiyomunun, Gauss ve
çağdaşı diğer matematikçiler tarafından
çürütülüşüne kadar 2000 yılı aşkın bir sürenin geçmesi
gerekmiştir. Öklidin parallellik
aksiyomu iki boyutlu bir uzayda, bir
doğru üzerinde yer almayan noktadan geçen ve bu doğruyu kesmeyen ancak
tek bir doğru olduğunu öngörmektedir.
Üzerinde
çalışılan yüzey eğer düz bir yüzeyse bu doğrudur ancak
yüzey eğrilik kazanınca işler bir hayli değişmektedir.
Küresel bir yüzey üzerinde çalışılıyorsa (ki küresel yüzey
üzerinde doğru, negatif sonsuzdan pozitif sonsuza dek
uzatılamayacağı için tam bir doğru değildir ancak
ileride görülebileceği gibi kuramsal bir başka yüzeyden bahsetmek
olasıdır. Bu başka yüzey üzerinde doğru iki yönde sonsuza
dek uzatılabileceğinden doğru tanımlamasını
tamamen karşılamaktadır) 5. aksiyomda öngörülen verili bir
doğru üzerinden geçmeyen ve o doğruyu kesmeyen bir çok doğru
çizilebilir.
Aslında
küresel bir yüzey düşünüldüğünde (yine 5. aksiyomla
bağlantılı olarak) bir üçgenin iç açıları toplamı
180 derecedir önermesi de geçerliliğini yitirmektedir. Küresel bir yüzey üzerinde yer alan yeterince
büyük bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 dereceden
büyüktür (Aşağıdaki örnekte iç açılar toplamı 270
derece olan bir üçgen görülmekte).
Peki
nasıl bir yüzey tanımlanmalıdır ki üzerinde doğru
tanımını tam olarak yerine getiren bir doğru çizilebilsin
(küresel bir yüzey üzerinde doğru her iki yönde de sonsuza dek
uzatılamayacağını bir kez daha hatırlayalım)? Böyle bir yüzey hiperbolik bir eğrinin
kendi etrafında döndürülmesiye oluşan bir cismin yüzeyi olarak
tanımlanabilir. y=1/x2
fonksiyonuyla tanımlanan ve xin origin noktasına
(sıfıra) doğru aldığı her değer için ynin sonsuza
yaklaştığı bir eğrinin grafiğini
düşünün. Bu grafik x ve y eksenlerini
sonsuza dek kesemeyecek ve bu eğrinin her hangi bir eksen etrafında
döndürülerek tanımlandığı cismin yüzeyinde yer alan bir
doğru her iki yönde de sonsuza dek uzatılabilecektir. Bu cisme
pseudosfer (sahte küre) ismi veilir ve kuramsal bir cisimdir. Aşağıda bu cismin bir
parşasına ait model görülmektedir.
Bu cismin
yüzeyinde artık tanımlarının gereğini tam olarak
yerine getiren bir doğru çizilebilir ve 5. aksiyomun önermesinin aksine,
bu doğru üzerinde olmayan bir nokta üzerinde yer alan ve bahsedilen
doğruyu kesmeyen birden fazla doğru çizilebilir.
Olanaksız
Operasyonlar
Öklidyen
olmayan geometri üzerine söylenebilecek bir diğer konu da bir birine
eş üçgenler ve bunların üs üste getirilebilirliğiyle
ilgilidir. Gelenksel geometride birbiriyle
çakıştırılabilen (süperpoze edilebilen) her şekil
birbirine eştir (if two figures can be superposed they are directly
congruent). Ancak her birbirine eş
şekil, verili iki boyutlu yüzey
üzerinde kaydırılarak ya da sürüklenerek üs üste getirilemeyebilir.
Bir birine eş olma kavramını biraz açalım. Öklid eş (congruent) üçgenleri
şöyle tanımlıyor: Bir
üçgenin kenar uzunlukları bir diğeriyle aynıysa bu iki üçgen bir
birine eştir. Bir üçgen ve bu
üçgenle aynı yüzey üzerinde yer alan doğruya
göre bakışımı düşünüldüğünde bu iki üçgen
şeklinin bir birine eş olduğu, tanımı gereği
söylenebilir. Ancak bu iki üçgeni,
bulundukları yüzey üzerinden ayırmadan, üst üste getirmek
(çakıştırmak= süperpoze etmek) tam olarak mümkün
değildir. Bu durumda bu iki
üşgen şekil birbiriyle eştir ancak üst üste gelmeyen
şekillerdir demek gereklidir. Gerçekten de bu iki şekli bir birinin
üstüne koyup tam olarak bir biriyle çakıştırmak için
bakışım ekseni olan doğru
üzerinde döndürmek gerekir. Ancak o zaman bulunduğunuz yüzey üzerinden
ayrılmış ve üçüncü boyutu hesaba katmayı gerektiren
geometrik bir operasyon gerşekleştirmiş olursunuz. Bu da
çalıştığınız uzayın kurallarıyla
superpozisyon işleminin gerçekleştirilemeyeceği
anlamınadır. Ancak
tanımlanacak başka bir iki boyutlu yüzeyle bu iki eş fakat
çakışmayan şekil birbiriyle çakıştırılabilir
hale getirilebilir.
Yukarıdaki
resimde, kendileriyle aynı yüzey üzerinde yer alan bir doğruya göre
bakışımı alınmış eş üçgen şekiller
görülmektedir. Bulundukları
yüzeyden ayrılmadan, sadece bu yüzey üzerinde hareket ettrilerek bir
birleri üzerine getirilemeyen bu üçgenleri çakıştırmanın
(süperpoze) yolu bakışım dogrusu etrafında
döndürmektir. Ancak bu operasyon,
döndürülen şeklin yüzeyden ayrılmasını
gerektirmektedir. Diğer bir deyişle,
çalışılan uzayın bu işlem için yetersiz olduğu
söylenebilir. Burada belirtmek gerekir
ki Öklid geometrisi bir yüzey geometrisidir ve yapılan tüm işlemler
iki boyutlu bir uzayda gerçekleştirilmelidir. Bu geometriyi eleştirecek ve
önermelerini geçersiz kılacak yeni önermelerde bulunmak için yine bu iki
boyutlu uzayda kalmak gerektiğini söylemek gereklidir. Söz konusu önermeleri geçersiz kılmak
için gerçekeleştirilecek tüm işlemler yüzey geometrisi işlemleri
olmalıdır.
Möbius
Bandı (belki de olanaklıdır)
1849
yılında mucidi olan August Möbiusun ismiyle anılan bir
yüzeydir. Bu yüzeyi hayal edebilmek
için, bir kağıt şeridin iki ucunun bir birine, bir ucun üst
kenarı diğer ucun alt kenarı ile öpüşecek biçimde
kıvrıldığı düşünülebilir. Bu şekilde elde edilen kağıt
yüzeyi Möbius bandı olarak adlandırılmaktadır. Yukarıda, birbirinin
bakışımı olan eş üçgen şekillerin, üçüncü
boyutta bir operasyon gerçekleştirmeden
çakıştırılamadığı gösterilmişti. Aşağıdaki resimde Möbiusun
yarattığı eğrilikli yüzeyi ve bu iki bakışık eş üçgenin
çakıştırılabileceği görülmektedir. Açık ve koyu renklerle ifade edilen iki
eş üçgenden açık olanının Möbius şeridi üzerinde
kaydırıldığında şeklin seyahati sonunda
bakışığı olan diğer üçgenle
çakıştığı (süperpoze olduğu) görülmektedir.
Öklid
geometrisinin ilgilendiği şekiller Öklidyen Olmayan Geometride farklı olmamasına rağmen
işlemlerin gerçekleştiği uzayın boyutsal özelliklerini
sabit tutmak koşuluyla, biçimsel özellikleriyle oynamanın yeni
olanaklar ortaya koyması bir saptama olarak kaydedilmelidir [1]
Phillips
Pavyonu: Öklidyen mi değil mi?
Öklidyen
Olmayan Geometriin hiperbolik parabol eğrilerin
tanımladığı yüzeylerle ilgi bir geometri türü olduğu
belirtilmişti. Tasarımın
biçimsel anlamda Öklidyen Olmayan Geometriyle bire bir ilişkisini kurmak
olası değildir. Buna gerek
olup olmadığı da sorgulanmalıdır çünkü burada
vurgulanmak istenen farklı bir durum söz konusudur. Yine de tasarım anlamında çift
eğrilikli yüzeyler ve bu yüzeylerle oluşturulmuş örtü
sistemlerine göndermede bulunmak mümkündür.
Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi
Le Corbusierin Brükselde Expo 58 için tasarladığı
Phillips pavyonudur.
Pavyon
büyük oranda o dönemde yardımcılığını
üstlenmiş olan (aynı zamanda müzik kompozitörlüğü de yapan)
Iannis Xenakis tarafından tasarlanmıştır. Le Corbusier ve Xenakis ile birlikte
tasarıma katılan Edgar Varesein bu pavyon için sentezlediği
Poéme Electronique adlı müzikal kompozisyon 400 farklı hoperlörden,
daha önceden kugulanmış bir sisteme göre
çalındığında, kimsenin daha önceden deneyimlememiş
olduğu mimari bir mekan ortaya koymuştur. O dönem için tamamıyla devrimsel olan bu
mimari form ve sesin mekan içerisinde hareketi dönemin koşulları için
pahalı bir teknik gerektirmiş ve pavyon yıkıldıktan
sonra bir daha tekrarlanamamıştır. [2] Aşağıda
Varesein Poéme Elecronique için yaptığı çizimi ve ilgili eserinin grafik gösterimi
görülmektedir. [3]
Jencks bu
tasarım için şunlzarı söylüyor:
Le Corbusiernin 1958deki
Philips Pavyonuyla yeni paradigma içinde sadece inşaa eden değil onu
anlayan kişilerden ilki olduğunu söylerdim. (Yeni medyanın bir
örneği olarak) ışık
ve ses gösterisi düzenlemişti. Biomorfik formlu, planda bir insan biçimi,
cephede eğri hiberbolik parabol (böylece biyoloji ile ilişkili
grameri de anlamış olduğu soylenebilir)
kullanmıştı. Işık ve ses gösterisinde yeni
paradigmanın anahtar unsuru olarak kozmik ikonografiyi benimsemişti.
Tüm bunların hepsini bilgisayar olmadan tek bir binada kullanmıştı
(yıl 1958).
[4]
Heisenberg:
Tanrı Yeniden Var Oldu..
Bilimsel
kuramların, özellikle
Newton'ın çekim yasasının başarısı,
ondokuzuncu yüzyılın başında Fransız bilimcisi
Marki Laplace'ı (Laplas) evrenin tümüyle belirlenir olduğu
savına vardırdı. Leplaceın önerdiğine göre, öyle bir
bilimsel yasalar takımı olmalıydı ki, yalnızca bir an
için evrenin tümünün durumunu bilirsek evrende olup bitecek her şeyi
hesaplayabilirdik. Örneğin, güneşin ve gezegenlerin bir andaki
hızlarını ve konumlarını biliyorsak, Güneş
Sisteminin başka zamanlardaki durumunu Newton'ın yasalarını
kullanaralk hesaplayabilirdik. Bu bağlamda belirlenirlik oldukça açık
gözüküyor ama Laplace bununla kalmayıp insan davranışları da
içinde olmak üzere her şeye hükmeden benzeri yasaların
varolduğunu ileri sürdü.
Bilimsel
belirlenirlik öğretisine, Tanrının dünya işlerine
karışma özürlüğüne saldırıda bulunduğu için pek
çok kişi şiddetle karşı çıktı. Yine de, bu
yüzyılın başına dek bilimin olağan bir
varsayımı olarak kaldı.
1926'da
bir Alman bilimcisi Werner Heisenberg, ünlü belirsizlik ilkesini ortaya
koyunucaya dek anlaşılamadı. Bir parçacığın
gelecekteki konumunu ve hızını hesaplayabilmek için şu
andaki konumunun ve hızının kesin olarak ölçülebilmesi
gerekir. Bunu yapmanın en kolay yolu
parçacığa ışık tutmaktır. Işık dalgalarının bir
bölümü parçacığa çarpıp saçılacaktır ve buradan
payrçacığın konumu saptanacaktır. Ancak parçacığın konumu
ışığın iki dalga tepesi arasındaki
uzaklıktan daha küçük bir hata ile saptanamayacağından, parçacıgın
konumunu daha kesin ölçmek için daha kısa dalga boylu ışık
kullanmak gerekir. Bu tek tanecik
dokunduğu parçacıgın hızını önceden bilinemeyecek
bir biçimde değiştirecektir. Üstelik, konumu daha kesin ö1çebilmek
için daha kısa dalga boylu ışık gerekecek ve bundan
dolayı tek bir taneciğin enerjisi daha da yüksek olacaktır. O halde parçacık daha fazla
etkilenecektir. Başka deyişle,
parçacığın konumunu daha kesin ölçmek için
uğraştığınızda hızını daha
hatalı ö1çüyor olacaksınız, ya da tersine. Heisenbergin
belirsizlik ilkesi dünyanın temel kaçılamaz bir özelliğidir.
Belirsizlik
ilkesi, dünyaya bakış açımıza ta derinden dokunur. Aradan yetmiş yıldan fazla zaman
geçmiş olmasına karşın, etkileri çoğu düşünürce
kavranamamış olup hala büyük tartışma konusudur. [5] İnsanların mutlak bir kesinlikle
kabul edebileceği gerçeği doğanın temel
parçacıkları düzeyinde bile kendini göstermektedir. Pozitivizmin sonu...
Yapının
Yıkılışı
1900lü
yıllarda Saussure ile başlayarak gelişen ve günümüz düşünce
biçimini derinden etkileyen dil bilim çalışmaları ve
yapısalcılık kuramı şunu öngörmekteydi...
Etrafımızı çevreleyen şeylerin özünde ne olduğuna dair
tam ve eksiksiz bir bilgiye ulaşılamayabilir; ancak
etrafımızı çevreleyen şeylerin arasındaki
ilişkileri inceleyebilirdik. Bu
düşünce insanın anlamlı biçimde düşünmesini sağlayan
şey nedir? sorusunun sorulmasını gerekli
kılmıştır. İnsanın düşünce yapısı
belli kavramlara atanmış belli imgelerden
oluşumaktadır. Belli bir
düşünce ve kavramlar bütünü bir imgeyle etiketlenmekte ve düşünce
yapısı bu etiketler ve etketleri etiketleyen diğer etiketlerle
genişleyerek bir yapı oluşturmaktadır. Bu anlamda etiketler birbirlerinden
ayrılabildikleri sürece anlam kazanırlar. Ses imgelerinden bahsedersek (dildeki en
küçük etiketler olarak düşünülebilirler) a sesi ile e sesi bir
birlerinden farklı olduklarından dolayı anlamlı
düşünmemizi olanaklı kılan dil yapısını
oluşturmak için kullanılabilirler.
İnsan düşüncesindeki kavramlar da benzer
farklılıklara göre yapılandırılmıştır. Her kavram karşıtıyla var olur
(iyi / kötü, aydınlık /
karanlık gibi... )
Yapı
kavramı 20. yüzyılın ortalarında Derrida tarafından
getirilen esaslı bir eleştiriyle karşılaşmak zorunda
kalmıştır. Derrida
insanların düşünmeyi ses imgeleri ile gerçekleştirdiği
önermesinin çok da fazla bir anlamı olmadığını
düşünmektedir. Bu sonsuza kadar
giden etiketleme sürecinin ancak tüm etiketlerin üzerinde, aşkın
(transandantal, tanrısal) bir etiket olması koşulunda bir anlam
taşıyabileceğini söylemektedir. [5] Ona göre tüm düşünce ve
duygularımızla ilgili kavramlarımız ve bu kavramları
etiketlemek için kullandığımız imgeler arasındaki
bağ yapaydır ve koparılmak içindir. Bir kez bu bağ
koparıldığında şimdiye kadar düşünmediğimiz
şeyleri düşünebilme olanağı elde edilebilir.
İnsanların imgelerle düşünmesi
düşüncesi serbest kalınca Baudrillardın düşüncelerinin
sahne aldığı bir dünya daha iyi anlaşılabilir. Postmonernitenin en özgün ve etki alanı
geniş kurmacılarından biri olarak
çalışmalarını ortaya koyuş biçimi gerçeğin
temsilinden çok, gerçeğe aşkın bir söylemi bulup
çıkarmaktır. Baudrillarda
göre içinde yaşadığımız toplum, imajlar ve iletişimle belli bir
doymuşluk noktasına ulaşmış bir medya toplumudur. McLuhanın medya mesajın
kendisidir özdeyişini doğrularcasına simülasyon tarafından
domine edilen bir toplumda yaşamakta olduğumuzu
düşünmektedir. Nesneler ve
anlatıların artık sağlam bir temele ya da gerçeğe
referansta bulunduğunu söylemek güçtür. Simulacra é Simulasyon adlı
yapıtında postmodern kültürün gerçeklikle bağımızı
koparan bir göstergeler dünyası olduğu öngörülmektedir.
Matrix:
Sayısal Görüş ( http://www.whatisthematrix.com
)
Baudrillardın
simülasyonu, gerçeğin gerçekliğe özgün yada onunla
bağlantısı olmayan mitolojik veya kavramsal modeller yoluyla
yaratılmasıdır. Model,
gerçeklik algısını yöneten konumuna gelir. Kültür endüstrisi gerçeklerle bilgi
(enformason), bilgiyle eğlence, eğlenceyle politika arasındaki
çizgiyi silikleştirmektedir.
Kitleler söz konusu imge (simulasyonlar) ve göstergeler (simulacra)
tarafından bombalanırken satınalmaya, oy kullanmaya,
çalışmaya ve oyun oynamaya karşı cesaretlendirilirler;
ancak sonunda fesatlaşırlar.
Bu sosyal düzensizlik durumu anlamın, medyanın ve sosyal
yapının çöküşüne yol açar.
Simülasyon ve simülakra gerçek halini alır ve ortada üzerine
kuramların, politikanın vs. inşa edilebileceği dengeli bir
yapı kalmaz. (Bu noktada Matrix filminden söz etmeden geçersek hayal
kırıklıkları gündeme gelebilir. Filmde, insanları simülasyon uykusundan
uyandıracak kahraman Neonun, kendini tavşan deliğinin
derinlerine götürecek olan beyaz tavşana vereceği illegal yazılımı
sakladığı kutu Simulacra and Simlation kitabı görünümündeki bir kutudur ve
açtğında görülen bölümün adı On Nihilismdir.) [7]
Mimarinin
Doğrusal Olmayan Denklemi
Bilimden
sanata ve toplumbilime kadar tamamen oynaklaşmış bir zemine fırlatılan bu düşünceler,
oluşturdukları kimilerince aşırı nihilist bulunan yeni
paradigma içerisinde sadece eleştirel olmakla yargılansa da, gerçek
dediğimiz olgunun gözden geçirilmesi yolunda yeni perspektifler
sunmuşlardır. Söz konusu
aşırı eleştirel düşünce ortamında
tasarımı artık bir merdivenin rıht yüksekliği ile
basamak genişliği arasındaki bağıntıyla ya da
işlev ve biçim arasında bir öncelik sıralaması yapmakla
açıklamak yetersiz kalmaktadır.
Mimari düşünme ortamı, yapılmak istenen operasyona göre
eğilip bükülmektedir. Binalar
artık içinde hangi işlev yer alırsa ona uymak için eğilip
bükülmesi gereken kabuklar gibi ele alınmaktadır. Sadece bir kabuk... Günümüzde bu eğilme,
bükülme ya da katlanma (adını siz koyun) bina kabuğuna henüz uygulanamıyorsa da düşüncelerimize
uygulanmasında bir sakınca yok.
Bu dönüştürme düşünce düzeyinde gerçekleşiyor. Kabukları katlayıp
bükebileceğimize, eğip uzatabileceğimize göre tasarım
yapıyoruz. Ya da böyle düşünen
tasarımcılara artık geçeklikle bağlarını
koparmış deliler gözüyle bakılmıyor. Her ne kadar yaptıklarının
mimarlık olmadığını düşünenlerin sayısı
az olmasa da...
Günümüzün
mimarlık alanındaki önemli kuramcılarından (ve
uygulayıcılarından) Peter Eisenmana göre mimarlık bir
kararsızlaştırma sürecidir.
One göre mimarlık her şeyin başında, bir şey
hakkında düşünce sahibi olmaktır (bu, uzamda ve zamanda herhangi
bir şeyi kuramsallaştırmak demektir). İkinci olarak,
mimarlık sadece düşünceyi
biçimleştirmek değil ona bir konum vermektir (bu onu eleştirel bir
bağlama oturtmak anlamına gelir). Mimarlık bunu hep
yapmıştır. Sadece tarihselleştirici değil, aynı
zamanda sorunsallaştırıcı bir ajan olmuştur.
Mimarlık asla problemleri çözümlemez; onları kendi sert
eğilimlerine doğru açar. Tarih yaratan türden mimarlık hep
kuramsallaştırılmış, eleştirel ve
sorunsallaştırıcı olmuştur. Brunelleschi Gotiği,
ardından Alberti Brunelleschiyi , Bramante Albertiyi kararsız bir
zemine taşımış ve bu böylece Brominiye ve Schinkele dek
sürüp gitmiştir.
Eisenman:
Staten İsland İnstitute. Folding Architecture
Eisenman
aynı makalede Jencksin;
Öklidyen olmayan
yeni bir uzam kavrayışının var olduğu ve günümüzde
Öklidyen duruşun kararsızlaştırlması gerektiği
düşüncesini öne sürmüştünüz. Çünkü artık geçmiş değil
bugün soz konusuydu.
yorumuna
karşı Öklidyen duruşun, bir zamanlar mimarlığı
kararsızlaştırmış olduğunu, bunun kendi
zamanında Newtoncu fiziğin ve Darwinci biyolojinin
yaptığına denk bir durum ortaya koyduğunu belirtir. Kendi tasarım yöntemini mimarlık
göstergesi ve nesnesi olarak tanımlanan şeye daha az motivasyon
içerme olarak ortaya koyar.
...benim yapmaya
çalıştığım,
mimarlık, gösterge ya da nesne zemininde yer alan motivasyon
anlamındaki kasıtlılık sorusunu basite indirgemekti. Her
koşulda benim çalışmam bu alanlarda daha az motivasyon içerme
olmuştur. [8]
Eisenman:
Bibliothéque de LIhuei. [8]
Mimarlığa
değin bilgiyi oluşturan tüm deneyimler ve bu deneyimlerden çıkan
tüm sonuçlar, mimarlıkla ilgili gerçekler kümesinde yer
almaktadır. Mimarlık nesnesi
ve göstergesine karşı daha az motivasyon içerme ile anlatılmak
istenen, miarlığın gerçeklik kümesinde yer aldığı
var sayılan tüm çıkarsamalardan uzaklaşmak olsa gerek. Mimari operasyonlarımızı
gerçekleştirildiğimiz uzayı değiştirmek bir hayal
olabilir ama onu eğip bükmek olasılık dışı gibi
gözükmüyor. Bir şeyler tasarlamak
adına yola çıktığımızda mevcut durumu ne kadar
kararsızlaştırdığımızın önemine
katılmamak elden gelmiyor. Ya da en
azından sorgulamak: kararlı bir gerçeklik içinde simulant olarak
mı yoksa kararsızlıklarla dolu tavşan deliğinden
yuvarlanarak mı bir şeyler aranması gerektiğini...
Notlar:
[1] Öklidyen Olmayan Geometri ile ilgili tüm bilgiler için
yararlanılan kaynakta 3 Boyut Klein Bottle hakkında bilgilere de
ulaşmak mümkündür.
Banchoff,
T., F., Beyond The Third Dimension: Geometry, Computer Graphics, and Higher
Dimensions, Scientific American Library,
1990, pp. 179 194
[2]
Phillips Pavyonu için Internette yapılacak aramada Poéme Electronique
anahtar sözcüğü ile daha fazla sayfaya ulaşılacağı
belirtilmelidir.
[3] Poéme
Electroniquein Edgar Vareseya ait olduğu söylenen çizimine
aşağıdaki linkten ulaşılabilir. Aynı linkte
müzikten yapılan küçük bir alıntı bölüm de bulunmaktadır.
http://www.geocities.com/vaderv_2000/new/poeme.htm
Poéme
Electroniquein grafik gösterimi aşağıdaki linkten
alınmıştır:
http://www.stanford.edu/~aigeanta/poeme/
(Tarih:
03. Mart. 2003)
[4] The
new paradigm and September 11th: Peter Eisenman in conversation with Charles
Jencks
[interview] / Charles Jencks Architectural design 2002 July, v.72, n.4, p.100
[5] Heisenberg ve Belirsilik kuramı
belirtilen eserin ilgili sayfalarından değiştirme
yapılmadan alımıştır.
Hawking, S., W.; Zamanın Kısa
Tarihi, Çeviren: Dr. Sabit Say, Murat Uraz; Milliyet Yayınları,
1989, s. 79-81,
[6] Derridanın Yapıbozum
düşüncesinin temelindeki görüş için:
Derridai
J., Of Grammatology, The Johns Hopkins University Press, 1997, p. 20
[7]
Baudrillardın Simulacra &
Simulation yapıtı hakkındaki bilgiler için
aşağıdaki internet sayfasından
yararlanılmıştır. Tarih:
03.Mart. 2003 http://www.uta.edu/english/hawk/semiotics/baud.htm
[8]Eisenman
ve Jencksten alıntılar: The
new paradigm and September 11th: Peter Eisenman in conversation with Charles
Jencks adlı makaleden. pp. 99
[9]
Eisenmanın Staten İsland İnstitute ve Bibliothéque de LIhuei
çizimleri
Eisanman,
P., Dagram Diaries, Universe Publishing, 1999, pp. 159, 208