muhteshambr  
 


yuva


doktora


e-posta



 
 
 
 
 

2- TEMEL TERİM ve KAVRAMLAR
Semantik
Semantik (Fransızca sémantique) séma (gösterge) kökenli Yunanca "semaino" (şu ya da bu anlama gelmek, anlam aktarmak)sözcüğüne bağlanır. Başlangıçta"anlam"ın sıfatıdır; "anlamsal" demektir: Semantik bir değişim anlamsal bir değişimdir; bir sözcüğün semantik değeri, o sözcüğün anlamıdır. Sonra sözcük sınırları aşılarak terim, her türlü göstergeye uygulanır. Armalar bilimindeki ya da denizci bayraklarındaki renklerin semantik işlevinden, bir davranışın bir çığlığın, bildiri aktarmamızı, başkalarıyla bildirişmemizi sağlayan herhangi bir göstergenin semantik değerinden söz edilir. [GUIRAUD, Pierre, Anlambilim, Gelişim Yayınları, 1975, s. 9]

Mimari bir ürün ele alındığında bunun bir çok göstergeyle donatıldığını görmek mümkündür. Bu göstergeler herhangi bir işlevle ilişkilendirilmiş bir mekan olabileceği gibi, yapısal bir eleman, boşluğu sınırlandırmak için kullanılmış herhangi bir yüzey de olabilir. Bu tezin temel amacı, mimarlığın göstergelerinin neler olduğunu ortaya çıkarmak değildir. Böyle bir amaçtan hareketle herhangi bir sonuca ulaşmanın olasılığı şüpheyle karşılanmalıdır.  Çünkü göstergelerle örülü bir sistem içerisinde bir gösterge başka birinin gösterini olabilir. Bu tez açısından asıl ilgi çekici olabilecek nokta, bir mekan kurgusu, ya da mimari bir düzen içerisinde gösterge olarak kabul edilebilecek elemanların kendi aralarında yer değiştirmesinin (sentagmatik kurgunun değişmesi) ya da farklı özellikler taşıyan göstergelerle yer değiştirmesinin (paradigmatik kurgunun değişimi) mimari anlamda yaratacağı kaymanın, sapmanın ya da değişimin gözlenmesidir.

Göstergeler
Deney ya da bilgi, gerçeğin "anlamlanış"ından başka birşey değildir. Teknikler, bilimler, sanatlar, türlü diller bunun özel görünüşleridir. Böylece ortaya konan anlamlama sorununun önemi, evrenselliği kolayca anlaşılabilir. Göstergeler arasında yaşıyoruz. Genel bir anlamlama bilimi insanın tüm etkinlik ve bilgilerini kucaklar.

Gösterge, anlıksal imgesini canlandırdığı bir başka uyarana(gösterene) bağlı bir uyarandır (gösterendir).Saussure'ün de dediği gibi "dil göstergesi (sözcük), bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir kavramla bir işitim imgesini birleştirir.
-Her gösterge çağrışımsal bir uyarandır. Ama anlam aktarıcı iki büyük çağrışım türü vardır. Doğal göstergeler ve yapay göstergeler.

-Doğal göstergeler: Olaylar arasında doğada bulunan bağıntılara dayanır: "bulut-yağmur" gibi. Bütün bilgilerimiz, tekniklerimiz, bilimlerimiz (derinlik ve doğruluk derecesi değişen biçimlerde- doğal bağıntıların bilinceine varmamızı sağlar. Bu bağıntılar, anlığımızda birleştirildikleri ölçüde gösterge değeri alırlar.

- Yapay göstergeler: insan (ya da hayvan) yapısıdırlar ve kendi aralarında ikiye ayrılırlar:
1- Birinci öbeğe girenler: Gerçeği olduğu gibi yansıtmamıza yararlar. Örneğin, resim, plan, kaydedilmiş ses. Bu öbeğe giren göstergeler, gerçeğin doğal özelliklerini olduğu gibi aktarırlar.
2- İkinci öbeğe girenler: Başkalarıyla bildirişmemizi sağlarlar. Örneğin, eklemli dil, toplumsal bir incelik göstergesi, bir belirtke (sinyal). İkinci öbekteki yapay göstergeler, saymaca göstergelerdir. Göstergenin anlamsallaşması gösteren- gösterilen arasındaki ilişkiyi sağlayan, bunu kararlaştırmış olanlar arasındaki anlaşmadır yalnızca. Ağaç ses imgesini oluşturan harflerin "ağaç" olarak okunmasını sağlayan anlaşma ve ağaç sesinin ağaç kavramını çağrıştıran tüm kavramları içermesi için yapılmış olan anlaşma gibi...
[GUIRAUD, Pierre, Anlambilim, Gelişim Yayınları, 1975, s. 15-18]
 
 

Anlamlandırma
Saussure'un, gösterge'nin paradigmasal ve dizimsel ilişkilerine ilişkin kuramları bizi şimdiye kadar yalnızca göstergelerin nasıl işlediğini anlamaya götürmektedir.. Saussure öncelikle dilsel sistemle ilgilendi, ikincil olarak bu sistemin göndermede bulunduğu gerçeklikle nasıl ilişkilendirildiği üzerinde durdu ama bu sistemin okurla ve onun sosyo-kültürel konumuyla nasıl ilişkilendirildiğine hemen hemen hiç bakmadı. Bir cümlenin inşe edilebileceği karmaşık yollarla ve cümlenin biçiminin, cümlenin anlamını nasıl belirlediğiyle ilgilendi, ama aynı cümlenin frklı konumlarındaki farklı insanlara farklı anlamlar taşıyabileceği üzerinde çok az durudu.
Diğer bir deyişle, anlamın yazar/okur ve metin arasında bir müzakere süreci olduğunu tasavvur edemedi. Israrla metnin üzerinde durdu ve ne metindeki göstergelerin, kullanıcının (burada yazar ve okur arasında bir ayrım yapmak önemli değildir) kültürel ve kişisel deneyimiyle etkileşim biçimiyle ne de metindeki uzlaşımların, kullanıcının deneyimlediği ve beklediği uzlaşımlarla etkileşim biçimiyle ilgilendi. Bu müzakereli, etkileşimli anlam düşüncesinin çözümlenebileceği sistemli bir modeli geliştiren kişi, Saussure'ün takipçisi olan Roland Barthes'dı. Barthes'ın kuramının merkezinde anlamlandırmanın iki düzeyi düşüncesi yer almaktadır. Düzanlam ve Yananlam.

Düzanlam
Anlamlandırmanın birinci düzeyi, Saussure'ün üzerinde çalıştığı düzeydir. Bu düzey, göstergenin göstereni ve gösterileni arasındaki ilişkiyi ve göstergenin dışsal gerçeklikteki göndergesiyle ilişkisini betimler. Barthes bu düzeyi düzanlam olarak adlandırır. Düzanlam, göstergenin ortakduyusal, aşikar anlamına gönderme yapar. Bir sokak manzarası fotoğrafı belirli bir sokağı gösterir; "sokak"  sözcüğü binalar arasında uzanan bir şehir yolunu anlatır. Ama ben aynı sokağı, önemli derecede farklı biçimlerde fotoğraflayabilirim. Renkli bir film kullanabilir, donuk bir gün ışığı seçebilir, yumuşak bir odak ışığı seçebilir, yumuşak bir odak ayarı yapabilir ve sokağı çocuklar için mutlu, sıcak, şefkat dolu bir oyun alanı haline getirebilirim. Ya da siyah-beyaz bir film, sert odak ayarı, güçlü kontrastlar kullanabilir ve aynı sokağı oyun oynayan çocuklar için soğuk, zalim, barınılmaz ve yıkıcı bir mekan haline getirebilirim. Bu iki fotoğraf, aynı anda ve birbirine yalnızca birkaç santimetre uzaklıkta iki fotoğraf makinesi tarafından çekilmiş olabilir. Bu iki fotorafın düzanlamsal anlamı aynı olacaktır. Farklılığı yaratan yananlamlardır. 

Aynı şekilde mimari bir mekan olarak bir meydan yaratırken bir tasarımcı olarak bu meydanı geniş ve aksiyel yolların açıldığı, herkesin görebileceği bir çekim merkezi şekilde ele alabilir, ya da onu dar ve kıvrılarak ilerleyen sokakların arkasına gizleyerek sürpriz yaratan bir mekan olarak kurgulayabilirm. Her iki durumdada sokakların birleştiren özelliğiyle bir meydan tasarlamış olurum. 

Yananlam
Barthes'ın ikinci anlamlandırma düzeyinde göstergelerin işlediği üç yoldan birisini betimlemek için kullandığı bir terimdir. Yananlam, göstergenin, kullanıcıların duygularıyla ya da heyecanlarıyla ve kültürel değerleriyle buluştuğunda meydana gelen etkileşimi betimlemektedir. Bu, anlamların öznelliğe ya da en azından öznelerarasılığa doğru kaydığı andır: bu anda yorum, yorumlayıcıdan etkilendiği kadar nesne ya da göstergeden de etkilenir.

Barthes'a göre, yananlamdaki en önemli etmen, ilk düzeydeki gösterendir. İlk-düzey göstereni yananlamın göstergesidir. Bizim hayali fotoğraflarımız aynı sokağın fotoğraflarıdır; aralarındaki farklılık, fotoğrafın biçimde, görünümünde, yani gösterende yatmaktadır. Barthes (1977) yananlam ve düzanlam arasındaki farklılığın en azından fotoğrafçılıkta belirgin olduğunu ileri sürer. Düzanlam, fotoğraf makinesinin doğrultulduğu nesnenin film üzerinde mekanik bir yeniden üretimidir. Yananlam ise bu sürecin insani boyutudur: çerçeve içine neyin dahil edileceğinin, odağın, ışığın, kamera açısının, filmin kalitesinin ve benzerlerinin seçimidir. Düzanlam neyin fotoğraflandığıdır; yananlam ise nasıl fotoğraflandığıdır."

Mit
Göstergelerin ikinci düzeyde işleyişine ilişkin olarak Barthes'ın ortaya koyduğu üç yoldan ikincisi mittir. Mit bir kültürün, gerçekliğin ya da doğanın bazı görünümlerini açıklamasını ya da anlamasını sağlayan bir öyküdür. Barthes'a göre, bir mit bir şey üzerinde düşünme, onu kavramlaştırma ya da anlamanın kültürel yoludur. Barthes miti, birbirileriyle ilişkili kavramlar zinciri olarak düşünür. Örneğin İngiliz polisine ilişkin geleneksel mit, dostça davranma, güven verme, metanet, hoşgörü ve silah taşımama kavramlarını içermektedir. 

Mitsel anlatım mimaride de başvurulan bir olgudur. Özellikle modern mimarinin amentülerinden biri olan binanın dışının içine dair bilgi vermesi gerektiği kabulu, bina cephesi ve formunda kullanılan mitsel anlatıma bir örnektir.  Buna göre binanın cephe düzeni, içine girmeden bizi koşullandıran bir özelliğe kavuşmaktadır.

Simge
Barthes bu düzeydeki anlamlandırmanın bir üçüncü yoluna daha göndermede bulunur. Bu yolu simgesel olarak nitelendirir. Bir nesne, uzlaşım ve kullanım aracılığıyla başka bir şeyin yerine geçmesini mümkün kılan bir anlam kazandığında simge haline gelir.. Örneğin, Rolls Royce zenginlik simgesidir ve bir oyunda Rolls'unu satmak zorunda kalan bir adamı sergileyen sahne, o kişinin işindeki başarısızlığın ve servetini yitirmesinin bir simgesi olabilir.  Pierce'ın terimleri kapsamında, Rolls Royce zenginliğin bir belirtisel göstergesi ve sahibinin toplumsal konumunun bir simgesidir.

Mimarlıkla göstergebilimi birleştirmek amacıyla yapılmış çalışmaların üzerine en çok eğildiği alandır.  Evet, gerçekten de öyle mimari yapılar bulunmaktadır ki, ya içinde bulundukları kenti çağrıştırmakta (Eiffel-Paris, Sydney Opera Binası- Sydney) ya da belli bir ideolojinin çağrışımlarını üzerinde toplamaktadır (kâbe-islâmiyet vb.) Mimari ürünlerin güçlü çağrışımlar yaratması ve kendi varlığından başka nesne(ler)in, kavram(ların) yerini alması olgusu gerçekten incelemeye değer bir durumdur.

Eğretileme (metaphor)
Eğer bir geminin dalgaları yarıp geçtiğini söylersek, bir eğretileme kullanıyoruz demektir. Burada saban demirinin hareketini, bir geminin baş tarafının hareketinin yerine geçecek biçimde kullanıyoruz. Yaptığımız şey, bilinmeyen bir şeyi, bilinen bir şey açısından ifade etmektir (eğretileme, saban demirinin hareketinin bilindiğini, gemininkinin ise bilinmediğini varsaynaktadır). Bilinmeyenlerin anlamı bilinenlerin araçları aracılığıyla ortaya konmaktadır.
İşaret etmemiz gereken bir diğer özellik de, eğretilemenin benzerlik ve farklılığı eşanlı olarak kullanmasıdır. Böylece eğretilemenin paradigmasal çalıştığını söyleyebiliriz, çünkü aracın ve anlamın aynı paradigmaya yerleştirilebilmeleri için yeterli benzerliğe sahip olmaları ve aynı zamanda gerekli karşılaştırmayı yapabilmek için de yeterli farklılığa sahip olmaları gerekmektedir.

Tarihi bir kentsel dokuda yapılmış tasarımları düşündüğümüzde, eğretileme yoluyla yapılan anlatımlara tanıklık edebiliriz. Senelerce bir meydanı tanımlayan en önemli öge olma özelliğini taşıyan bir binanın giriş cephesinseki özellikleri alan ancak onu aynen tekrar etmeyip belli özelliklerini soyutlayarak farklılaştıran bir tasarım, farklı bir anlatımdaki özellikleri kendi anlatımı için ödünç almak koşuluyla bir eğretileme yapmış olur. Çeşitli ulaşım terminallerinde kullanılan eğretileme yöntemleri hız kavramının çağrışımlarını kullanarak forma yansıtma, verev ve yatay çizgilerle bu çağrışımları ifade etme biçiminde gözlemlenebilir.

Düzdeğişmece
Eğer eğretileme, nitelikleri bir gerçeklik düzleminden diğerine yer değiştirerek işliyorsa, düzdeğişmece de aynı düzlemdeki anlamları birbiriyle ilişkilendirerek işler. Düzdeğişmecenin temel tanımı, bir parçanın bütünü temsil etmesini sağlamaktır. Gerçekliğin temsil edilmesi kaçınılmaz olarak düzdeğişmeceyi gerektirir: gerçekliğin bir parçasını, bütünü temsil etmesi için seçeriz. Açıkçası düzdeğişmecenin seçimi çok önemlidir, çünkü gerçekliğin bilinmeyen geri kalanını bu seçimden yola çıkarak inşa ederiz. The Editors isimli güncel bir televizyon programında grev gözcülerinin oluşturdukları hatta ilişkin iki çekim gösterildi. İlk çekimde düzenli bir grup insan fabrikanın dışında bekliyordu ve grev gözcülerinden iki kişi bir kamyon sürücüsü ile konuşuyordu; ikinci çekimde ise bir grup işçi polisle şiddet kullanarak çatışıyordu. İlginç olan, her iki çekimin de aynı grevi konu alması ve aynı güne ait olmasıydı. Tabii ki o gece haberlerde ikinci çekim gösterildi. Düz değişmecenin seçimi, olayla ilgili inşa edeceğimiz fotoğrefın geri kalan kısmını belirlemektedir; işçi sendikaları, haberlerde verilen düzdeğişmecelerin izleyicileri, etkinlikleriyle ilgili olarak oldukça tek yanlı ve eksik bir fotoğraf inşa etmeye ittiğinden yakınmaktadırlar.